23 Temmuz 2018 Pazartesi

Acının Beş Aşaması


I am human and let nothing human be alien to me.
Terence (BC, 185-159 ca) 

"Ben insanım ve insana dair hiçbir şey bana yabancı değil."
Terence (MÖ, 185-159 dolayları) Sonradan şair olan Romalı köle

Yaşadığımız her olay bir roman, bir film, bir hikaye  kurgusunda olduğu gibi belirli aşamalardan geçmek zorundadır. Bu kurgu roman, film, hikayelerde; giriş, gelişme ve sonuçtur. Bu üç aşamayı bize anlatamayan her hikaye absürttür.  Bu böyle olmak zorundadır çünkü dünyada yaşayan bütün canlılar bu olay örgüsünü (plot) yaşarlar; doğarlar, gelişirler ve ölürler. 

Acının beş aşamasını ilk defa DR. House dizisinde House'un kanser olan hastasını ölümden korumak isteyen güzel doktorumuz Cameron'a anlatırken duymuştum. 

Hepimiz her acı ile karşılaştığımızda bu aşamaları yaşarız. Kaçamazsınız, kaçınılmazdır. Bir çocuğun doğması, emeklemesi, dal durması, yürümesi ve sonunda da koşmasına benzer. 

Bu aşamaların hepsini hayatımda defalarca yaşadım ve daha da yaşayacağım. Siz de yaşadınız ve yaşayacaksınız. 

Acının beş aşaması vardır; inkar, (denial) öfke, (anger), pazarlık, (bargain) deprasyon,  (depression) ve kabul. (acceptance) Yaşadığınız ve yaşayacağınız her acıda bu basamaklardan yürüyerek geçeceksiniz, bilin. 

Bilmek sizi delirtmediği sürece daha güçlü kılacaktır. Bilgi kadim zamanlardan beri güçtür ve bu yüzden de en derin bilgiler hep gizli kalır; bu Babil'in ziguratlarından uzayı gözetleyen rahiplerinden, Roma'nın kiliselerine, günümüzde bütün ulusların gizli servislerine kadar geçerli olan bir kuraldır. Çünkü bilgi size ayrıcalık kazandırır ve diğerlerine karşı üstünlük sağlar ve onları kolayca yönetmenize yarar.  Buna inanmıyorsanız bir daha doktora gittiğinizde hastalıklar konusundaki cehaletiniz sizi nasıl çaresiz, doktorunuzu nasıl büyük bir otorite haline getirdiğine dikkat edin. 

Gelelim acının beş aşamasına...

İnkar 

Yaşadığımız her acının ilk aşamasıdır. Bu biraz insan egosunun kendini "seçilmiş olan" (Matrix filmindeki Neo ya da İsa Peygamber) olduğuna inanması ve kutsal bir gücün bizi koruyacağı ile ilgilidir. Acıyı kendimize yakıştıramayız. Ağzımızdan dökülen ilk cümle genelde bir Cüneyt Arkın filmi repliğidir, "N'ayır Nalan, n'olamaz... n'olamaz...!" Ama olmuştur. Burada takılıp kalamazsınız. İkinci aşamaya geçmek zorundasınızdır. 

Öfke 

Öfke bir savaş enstrümanı olmuştur hep, böbrek üstü bezlerinden gürül gürül akan adrenalin hormonun yönetimi ele geçirmesidir, bir nevi bir darbe, bir coup  d'etat tır. Bu aşama acıdan daha çok acı veren aşamadır. Her şeye saldırırsınız, en kutsalınıza kızar suçlu ararsınız bu biraz da suçu ötekileştirip onunla savaşmak için gereklidir de; unutmayın dışarıdaki düşmanla savaşmak içerdeki düşmanla savaşmaktan daha kolaydır. En zor savaş kendimizle olandır. Bu aşamadan da ayrılmak zorundasınızdır.

Pazarlık
Bu aşama biraz esnaf-müşteri ilişkisine benzer; elde edebildiğin maksimum kar üzerinden gelişir. Aldığım fiyata veriyorum ya da zararına satıyorum yalanına kadar gider. Her iki taraf da maksimum kar için kararlıdır. Müşteri ( burada acıyı yaşayan) esnafın "aldığım fiyata veriyorum ya da zararına satıyorum" sözüne inanmak zorundadır çünkü bu mala ihtiyacı vardır. Diğer aşama gözükür.

Depresyon 

En uzun süren aşamadır. Her detay en ince ayrıntısına kadar didik didik edilir, bu aşama çok yavaş geçer zamanın göreceliği zirve yapmıştır. Zamanın durduğunu bile düşünebilirsiniz; herşeyi ağır çekim görürsünüz. En küçük ayrıntıyı görürsünüz. Burada çok kalmamalısınız, yoksa sonu delirmektir.

Kabul 

Bu aşamanın pozitif anlamı Hint felsefesinde nirvanadır. Acıda ise koşulsuz teslimiyettir. Bütün kozlarınızı kullanmış ama sonuç (yani acının bize yaşattıkları) değişmemiştir. Kabul kaçınılmazdır. Rahatlama anını içinde taşır. Artık yüzünüzde, ruhunuzda, düşüncelerinizde, duygularınızda acı çekmenin hüznünü taşıyacaksınızdır. 

İnsanı acılarını böyle yaşar. Sonuç, Büyük İskender'in bir kenti ele geçirdikten sonra hocası Aristo'ya sorduğu, ''Ne görüyorsun?''  sorusuna Aristo'nun cevabında gizlidir.

Zafer ya da hiç!

Ya da 

İsa peygamberin, çarmıhta son nefesinde söylediği, 

 "Elohi, Elohi, lema şevaktani" yani, "Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin?"* sözleridir


*Markos 15:34 Matta 27-46

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder