12 Ocak 2017 Perşembe

Atlar Orman Kayalar Çiçek ve Yaşam

Çoğu zaman olduğu gibi bisikletim ve ben iki yalnızdık.

Bisikletime atladım, çıktım yola... Önce Yeniköy sonra Yeniköy'ü geçer geçmez eski mezarlığın yanından sola girdim. Bir zamanlar orman kulübesi olan metruk kulübenin hemen yanında yeni yapılmış yangın göletinden sağa doğru yöneldim. 

Coğrafya çok farklılaşır bu bölgede, Şaşal suyunu oluşturan dağlardır buraları. Kızılçam ormanları ve ağaçların altında yeşeren fundalıklar bir oya gibi  süsler bu dağları. Güneyde Ege Denizi mavi bir patiskadır, sahillerini hödük yazlıklar isgal etmiştir. 
İn cin top oynuyordu. Korkuyu bilen her insanını ürpereceği bir sessizliğin ortasında bisikletim ve benim yalnızlığım daha da yalnızlaşırken iki at çıktı karşımıza. Siyahtı birisi, diğeri kahverengi. 
Doğada bir yabancı ile karşılaştığınızda ilkel benliğiniz devreye girer, atların ve benim  -birbirine yabancı iki türün- karşılaşmasındaki korku vardı gözlerimizde, onlar benden ben onlardan korkmuştum. Ama ben bin yıllardır beraber yaşadığımız bu gezegende, deniz canlıları dışında bir çok canlının özellikle de insanla yakın ilişkisi olmuş bütün canlıların -eğer yaralı veya aç değillerse- insandan korktuğunu biliyordum. İnsan hayvanlar aleminde korku demektir çünkü.
 Bisikletimi sürdüm onlara doğru, onlar koştu ben de peşlerinden, sonra ana yoldan bir yolamağa ayrıldılar ve geri dönüp korkuyla baktılar bana. Bisikletten inip fotoğraflarını çektim. Onları tekrar korkutarak ana yoldan kaybolmalarını izledim. Ağaçların arasında yüzlerce kayadan oluşan etrafa gelişigüzel dağılmış doğa ananın heykelleri vardı. Öyle güzellerdi ki, olanları fotoğrafladım ama asla gözümün gördüğündeki heyecanı vermiyordu çektiğim fotoğraflara bakmak. Daha iyi bir makinayla ve daha donanımlı gelmeliydim. Çektiklerim yeter diye düşünüp tekrar bisikletime bindim ve yola devam ederken yolun batı yönünde beni her zaman büyüleyen kayaları üzerinde yalnızlıklarıyla dikelen bir grup ağaç gördüm. Mutlaka çekmeliydim fotoğraflarını, çektim.




Tam bisikletime binerken gördüm bu iki çiçeği. En zor koşullarda var olmanın simgesiydiler. Deklanşöre bastım birkaç açıdan, çektiklerimin en güzeli buydu. Çakıl taşlarına , susuzluğa, sessizliğe, yalnızlığa rağmen yaşamda var olmanın gücü hep büyülemiştir beni. Nereden geldiğini bilmediğim bu güç yaklaşık 11 milyar önce evrenin başladığı o andan itibaren hep var ve var olacak. (canlı diyebileceğimiz ilk hücrelerin yaşı 3-3,5 milyar yıldır) En kücük canlıdan en gelişmiş olana kadar her canlının taşığı bir sırdır yaşam. Yıldız tozuyuz biz ve yıldız tozunun bilinen en mükemmel hali. Sırf bu yüzden bütün canlılar yıldızlarda pişen  ışıl ışıl parlayan gözleriyle, yapraklarıyla bir cümle varoluşlarıyla muhteşem varlıklardır.

Bu iki çiçek, tozun toprağın arasında yalnızlıklarını, onların fotoğrafını  (ışığın grafiği) çeken -başka bir yalnızın- gözünden sizinle paylaşıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder