Nif'e ilk defa 2006 yılında çıkmıştım. Sonra yalnızlığımın sığınağı oldu. Kendimden ve başkalarından kaçtığım bir sığınak. İnsanın kendinden kaçması biraz zordur ama imkansız değil. Kendimiz dediğimiz algı, birçok bizin yekvücut olmuş halidir. Bu birçok "ben"in bazılarını sever, bazılarını eğreti bulur onlardan kaçmak isteriz. Bunun en iyi yolu yaptığımız eylemi ya da bulunduğunuz mekanı değiştirmektir.
Benim için dağlarda yürüyen "ben" evde sıkılan "ben"den daha iyidir. Kendinizin çıkardığı ayak, etraftaki börtü böcek ve bazen rüzgarın çıkardığı seslerle bir ormanda yürüdüğünüzü düşünün; böyle bir huşu içinde olma anını transa geçmiş inananların ibadet yerlerinde bulabilirsiniz ancak. İnsan düşüncesi bilgiden beslenir, ruhumuz inançlarımızdan ve ikisi arasında kurduğumuz denge bizi diğer canlılardan ayıran önemli bir ayrıcalıktır.
Küçük bir öneri; kendinizi ne zaman diğer insanlardan izole ve yalnız hissediyorsanız, yalnızlığınızı gidermek için insanlara yaklaşmayın, insanlara yaklaşmak istedikçe kendinizi daha da kötü hissedersiniz. Yalnızlıktan kurtulmamın en iyi yolu bir süreliğine daha da yalnız kalmaktır.
Bisiklet sürüşleri, dağ yürüyüşleri ve fotoğraf çekmek için defalarca arşınlamışımdır bu dağı.
Nif kelimesi büyük olasılık Nymph yani orman ve su perisinden gelmektedir. Izmir Kemalpaşa (eski adı Nif'tir) kaymakamlığı Nif'in Yunanca gelin anlamına geldiğini yazar.
Ihtimal doğrudur, çünkü Nif'in doğusunda yer alan zirvenin adı Türkçe Gelin Dağı'dır.
Nif Dağı kazı çalışmaları Dağkızılca Köyü'nde devam etmektedir. Internet sayfalarından okuduğuma göre Nif aynı zamanda Anadolu'daki 17 Olympos Dağı'ndan biridir de.
Son günlerde en büyük keyfim, bu ulu dağın çeşmelerinden getirdiğim sularla çay demleyip içmek. Nif'in akar durumda olan birçok çeşmesinden su içmişliğim vardır ve bu çeşmelerin hepsini tek tek bilirim. Ne zaman yanlarına uğrasam yaprak dolan yalaklarını temizlerim.
Hayat bazen bir yudum çay kadar basit ve muhteşemdir. İçine eklediğiniz her ritüel onu kutsar, küçük günlük ritüellerle kutsanmamış bir hayat monotondur. Dağdan getirdiğim su ile demlediğim çay, bir şifacının hazırladığı hayat veren iksir gibi bütün bedenimi ele geçirir.
Köşeli beton yapılardan doğaya çıkın ve onun iyileştirici gücüne sığının. Doğada herşey bir kavis çizer, Freudyen bir yaklaşımla dağlar ve silüetleri bir kadın, belki de bir erkek vücuduna benzer doğa köşeli şeyleri sevmez, siz de!
Ve gittiğiniz bir yerden su getirip çay demleyin, belki anısıdan, belki onu taşımak için verdiğiniz emekten tadı fark edecektir.
Ritüelleriniz yoksa ruhunuz can çekişiyordur. Yudum yudum bu çayı içmek, tanrılara sunulan eski zamanlardan kalma bir kadeh şarap kadar ritüel bir "an"ı yaşatır.
İçimizde hiç tanımadığımız bir bize giden bir yol açar.
Kaçımız kendimizi biliyoruz ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder