28 Ocak 2019 Pazartesi

Sisu

İzmir'de uzun süredir hiç bu kadar çok yağmur yağmamıştı. Gök delinmiş gibi durmadan yağdı. Etkilerini bugün bisiklet sürerken gördüm, yol kenarında oluşmuş minik dereler, yamaçlarda şelalecikler ve kulaklarımda her yönden gelen su sesleri...

Yol bisikletimle dışarı çıktım, artık kurumuş olduğunu düşündüğüm asfalt yolda bir sürüş yapmaktı amacın. Menderes'i geçip sağa Dereköy kavşağından döndüğümde karşıda Teke Dağı'nın sis altında olduğunu gördüm. Siyah ve gri bulutlar hızla kuzeye doğru yol alıyordu. Çatalca yol ayrımına geldiğimde aklıma o an beni baştan çıkaran sisu sözcüğü geldi, bir de 10 km hiç durmadan süren Efemçukuru tırmanışı. 

Her metresini bildiğim bir tırmanış yolu. Açtığım bütün segmentlere Hobbit ve Star Wars'tan isimler verdiğim Strava'ya göre 86 tırmanış yaptığım ve her sürüşümde yoruldukça ana avrat küfretiğim bir  tırmanış yolu. Bu yolun bana öğrettiği bir şey var; hayatınızda bir zorluk ile test edilmemişseniz, olgunlaşmaz, oto kontrolü öğrenemezsiniz. Bu yolun yazı sıcaktan, kışı soğuktan çekilmezdir, bir de buna yer yer yüzde 10'a varan eğim eklenince tam bir challenge (meydan okuma) olur bu yol. Bir de challenge renklendirmek için büyük aynakol dişlisi (52 dişli) ve büyük ruble dişlisi (28 dişli ) ile çıktığım olur. Bazen de tırmanışın başladığı yer Çatalca Köyü'nden Efemçukuru yol ayrımına kadar ayakta durarak, oturmadan sürmeye çalışırım bisikletimi. 

Aklımda Sisu... Sisu ile koşucu Anna Frost sayesinde tanıştım. (Nasıl bir sisugirl yetiştirirsiniz? https://www.youtube.com/watch?v=a4PUl-HZvf8) Kendisi bir Sisu Girl'dür. We Are Sisu mottosu ile sadece kadınların başarı hikayeleri olan bir internet sayfası. (https://sisugirls.org/) Sisu Fince cesur kararlı ve dayanıklılığı anlatan bir sözcükmüş. Anlamlı bir hayata sizi bu üç sözcük kadar ne hazırlayabilir ki; cesur, kararlı ve dayanıklı... (Daha önce Facebook'ta tanıttığım Angela Duckworth'un Azim kitabında da geçen bir sözcük Sisu.) 

Yalnızken tehlikeler ile sınanmak bende odaklanma etkisi yaratıyor, bu yüzden yalnız yaptığım dağ yürüyüşlerini ve bisiklet sürüşlerini çok severim. Yalnızken başınıza gelecek kötü bir olay ölümcül olabilir.  Bunu bilen beynim en küçük "bunun sonu  kötü olabilir "- bunlar küçük bir taş, kaygan bir zemin, yanınızdan hızla geçen bir araç, başıboş bir köpek olabilir... olasılığını değerlendirir. Bunu yaparken de vücuda adrenalin pompalar. 
Bugünkü sürüşümün Efemçukuru ile Kavacık yol ayrımı zirve geçişi yağmur altındaydı. Solda uzaklarda Urla daha da uzakta Karaburun Yarımadası, arkamda Sisam Adası. Altımdaki bisiklet incecik (700/25 )bir yol lastiği olan yarış bisikletimdi.  Bu kısmın keyifli olduğunu iniş sırasında yolun daha da ıslak hale gelmesi  fark ettim. Yağmur kesilmiş ama yerler ıslaktı ve yol kenarından akan sular yollarının tıkanması sonucunda zaman zaman asfaltı keserek karşı tarafa geçen su akıntıları oluşturuyordu. Ayaklarım çok üşümüştü. Bacağımda kazadan kalan bir ağrı da vardı. Ama odaklanmam en üst düzeyde sürüşümü geçekleştiriyordum. Kavacık Tırazlı arasındaki dik eğimler iniş için oldukça dikkat gerektiriyordu. Bu yoldakien yavaş sürüşlerimden birini gerçekleştiriyordum. İşte tam o anda fark ettim İzmir Körfez'inin üzerinden yükselen yarım gökkuşağını, içim büyük bir sevinç ile dolmuştu. Gökuşağını görüp de sevinmeyen kaç kişi vardır ki?

Durdum.

Fotoğraf için kırmızı arabanın viraja girmesini bekledim. 

Telefonumun fotoğraf çekmek için ekranında ortaya çıkan içi dolu gri renkli daireye dokundum.

Yerler yağmurdan, bedenim terden ıslanmıştı. 

Soğuktu.