Nif'e ne zaman çıksam yalnızlığımla tanışırım. Sanki yıllardır beklemektedir beni orada, belki bir ömür geçirmiştir; benim hiç yaşamadığım bir ömür. İnsanın şehirde, stres altında bunalan kendinden kaçarken, dağlarda özlem duyduğu başka bir kendini bulması kadar heyecan verici ne olabilir ki?
Çok uzaklarda olsa da kentin (birbirimize ve kendimize yabancılaştığımız, deli dolu sevdaların, kırık aşk hikayelerinin ve hüzünlü ayrılıkların, yoksulluğun,sefaletin ve çılgınca zenginliğin, sokaklarında küçük anoforlarla uçuşan çöp artıklarının, egsoz kokusunun, klakson ve motor seslerine karışan anlamsız diyologların, üçüncü sınıf otel odalarında kaçak, gariban sevişmelerinin ya da artık mantar gibi etrafı saran gökdelenlerin denize bakan suitlerinde " king size" yataklardaki metaryalist sevişmelerin seksüel salgılarının ruhsuzluğuna yuva olmuş, -ki belki bilmediğimiz bir ruhu vardır- herşeyin yapay olduğu çok uzaktaki kentin) uğultusu zaman zaman duyulsa da sizi rahatsız etmez.
Uzaklarda bir deri kanserine benzer taş ocakları içinizi burkar, benim gibi doğa severseniz derinizde bir ürperti hissedersiniz, bir çizik, bir acı. Bir çığlık; ilkel, acı dolu derin bir çığlık
Güney'de bulutların ve sislerin arasından Aydın Dağları ve Sisam göz kırpar, doğuda Bozdağ, kuzeyde Niobe'ye analık eden Spil, kuzeybatıda Yamanlar ve tam batıda turkuaz Körfez ve asırlardır tecavüz edilmiş Amazon'un en güzel kızı Symirna... (artık son tecavüzcüleri yap-satçıların dev, çirkin birer penise benzeyen beton gökdelenlerine teslim edilmiştir. )
Nif zirveye yakın tek tük ağaçları ve bu dünyaya ait değilmiş gibi duran kaya yapısıyla mistik bir masal anlatır bana. Her masal bir çocukluk hikayesidir.
Kentler yavaş yavaş öldüğümüz, kendimize ve başkalarına hayatı zehir ettiğimiz bir cehennemdir, dağlar ruhumuza yoldaşlık eder ve hikayeleri yeryüzündeki en eski kent hikayelerinden daha da eskidir, insandan önce vardılar, ihtimal türümüz yok olduğunda da burada olacaklar. Dağlar mahzende yıllardır unutulmuş birinci sınıf yıllanmış bir şarap gibi her yudumuyla sizi tarifsiz esrimelere sürüklerler ya da bir aşk dokunuşudur dağlar, tüylerinizi diken diken eden.
Bir şahin çığlık atar, özgür bir çığlık.
Kentin egzoz dumanından ve gürültüsünden boğulan sokaklarında payına ancak bizden artakalan yemek artıklarından kalanlar düşen bir sokak kedisi bir çöp tenekesini karıştırırken uzaktan fırlatılarak atılan bir çöp ile korkuyla çöpten dışarı fırlar.
Gözlerinde korku vardır, çok azımız görür.
31 Ekim 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder