22 Aralık 2018 Cumartesi

Hayatı Yakala ya da Dark Sarcasm



Dark sarcasm'ı tam karşılamasa da Türkçe kara mizahdır. Sarcasm ince alay ya da iğneleyici söz olarak çevrilebilir. Bu toprakların değişmezlerinden olan; şiş kebab gibi, iskender gibi, baklava gibi ulusal bir simge olabilecek kara mizah, hayatımızın değişmez bir mizanseni olarak her an, her yerde karşımıza çıkabilir. Çini protesto etmek için koreli dövmek... (Çekik gözlüyse Çinlidir amk çocukları...)  Amerika'yı protesto için Iphone kırmak ya da dolar yakmak, bunlardan bazıları. Dark sarcasmı Googlelar iken bulduğum başka bir örnek de şöyle diyordu: "Evren,  nötron, proton, elektron  ve moronlardan oluşur." Diğeri ise, "Zombiler beyin yer, korkma güvendesin."

Bir şeyi anlamak istiyorsak rasyonalize etmemiz gerekir ama sevmek istiyorsak, dramatize ve romantize etmek her zaman işe yarar, bir de tam ayarında uygun müziği fon olarak dayarsanız gözyaşı garantidir. Duyguları harekete geçmiş bir insan inanan insandır. İnanan insana istediğiniz herşeyi yaptırabilirsiniz. Rasyonel akıl biraz batı kültürünün buluşudur. İrrasyonel akıl dediğimiz şey ise inancın. İnançlar ise doğuya gittikçe güç bulurlar kendine. Bu yüzden bir ideolji, inanç uğruna kendini intihar bombacısı olarak yok eden insan tipine batıda pek raslanmaz ama doğu toplumlarında bolca karşılaşırsınız.

Bugün bisikletimle tin tin giderken Yeniköy çıkışı bana göre yolun sol tarafında ekmek, turşu, pekmez, köy yumurtası satan teyzenin tezgahını süsleyen İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Hayatı Yakala yazısını görünce aklıma gelen ilk şey dark sarcasmdı. Soğuktan sıkı sıkı giyinmiş teyze hayatı kendi üretimi ufak tefek şeyleri satarak yakalamaya çalışıyordu. Kolay para kazanan ya da baba parası ile zengin olan insanların söylemidir "hayatı yakalamak." Tuzu kuruların kitabında yeri vardır. Emeği ile zar zor geçinen hiç kimseden duyabileceğiniz bir söz değildir, hayatı yakalamak. Onların kitabında Allah bereket versin, inşallah gibi söylemlerle daha çok rastlarsınız.

Dönüş yolunda durarak fotoğrafını izin alarak çektim. Sonra kocası ile de sohbet ettim. Arabasıyla bir amca durdu, ekmek aldı onunla "yörük müsünüz?" muhabbeti yaptım. Sıradışı bir şekilde çok düzgün Türkçe konuşuyordu. Tire'nin Alaylı Köyü'ndenmiş. Dedesi bir kız peşinden Giresun'dan gelmiş Emiroğulları'ndanmış. Bütün bunları da plakasında 35 BEY ... üzerinden öğrendim. Çünkü "bey misiniz?" diye sordum.Onun için yüz lira ekstra para verdiğini söyledi önce... Ecevit şapkasından ve konuşmalarından dünya görüşünü de anlamıştım. Hayatı yakaladığını düşündüm hepimiz gibi o da kendince  haklıydı.

Hayatın nasıl yakalanacağını kimsenin bildiğini sanmıyorum hepimiz meşrebimizce en doğru yaşayanın kendimiz olduğunu düşünüyoruz. Yakaladığımız balığın en güzeli olduğuna inanmak gibi bir şey bu.






Kuzey yarımkürenin en uzun gecesinin ertesi gününde puslu bir İzmir havası vardı. Dağların yeşili bu sisle biraz griye çalıyordu. Güneş en uzun geceden yorgun ışığını ve ısısını bütün canlılardan saklıyor gibiydi. Hayat akıp gidiyordu. Birçoğumuz yaşadığımız traji komik dark sarcasm dolu hayatlarla onu yakalamaya çalışıyoruz...

Oysa hayat ile ilgili öğrenmemiz gereken şey, hayatı yakalamanın imkansızlığıdır. Hayat sadece yaşanır, çoğunlukla da acı ile sınanarak yaşarız onu.  Hayat yaşadıklarımızın bizde bıraktığı derin izlerdir. İçinde çoğumuzun fark etmediği kara mizah dolu derin izler.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder