İlk defa, okuduğum bir kitapta karşılaşmıştım bu gerçekle. Yazarın bir numara koyduğu hayat ile ilgili gerçeklerden birisiydi: "Dünya adaletsiz bir yerdir."
O gündür bu gündür beni bir zombiye çevirdiğini düşünsem de, biliyorum ki dünya adaletsiz bir yer. Bütün iyimserliklerimin, insanlığa olan inancımın Polyanacılık oyunu olduğunu biliyorum. Bunlardan daha iyi bildiğim birşey var Polyanacılığın bütün negatif anlamına rağmen ya da John Lennon'un Imagine şarkısında söylediği gibi kendimi bir hayalperest olarak görsem de, bir hayalperest olmaya, çekilen bunca acının boşa gittiğini söyleyen kötümser Yücel'e rağmen dünyanın daha yaşanılır bir yer olması için elimden gelenin kendimce en iyisini yapmaya, bir sincap gibi yaşamaya ve hayata tutunmaya devam edeceğim. Delirmeyeceğim.
Elif'in iki anlamı vardır. Birincisi Arapça'da A harfidir, ikincisi ise ördeğin suda yüzerken bıraktığı izdir. Her söylendiğinde bir esinti gibi gelir kulağıma ve ince tiz bir ses kulağımı okşar. Severim, en çok sevdiğim kız çocuğu isimlerinden birisidir.
Okula ilk geldiğim gün sınıfa girdiğimde inci gibi dişlerinin süslediği gülüşüyle tanıdım ben onu. En arkada bir erkek çocuğu ile oturuyor, kendi aralarında konuşuyorlar kıs kıs gülüyorlardı. Solaktı. Esmerdi. Kara kaşlıydı. Güzeldi. Bir kız çocuğuydu.
Önce annesinden öğrendim hikayesini. Annesinin kendi hikayesi de hiç bir kız çocuğunun yaşamasını istemeyeceğimiz bir hikayeydi. Artık sırlarıyla birlikte yok olmuş bir hikaye. Sonu üçüncü sayfa haberlerinde biten bir hikaye. Bu kısmı aslında beni pek de ilgilendirmiyor. Benim yazmak istediğim Elif'in annesini sonsuzluğa uğurladıktan sonra çektiği acının hikayesi. Sınıfımda bir köşede çalınmış bir çocukluğun her gün bomboş gözlerle bakan ve benimle hiç konuşmadan gözünden süzülen yaşlarla için için ağlayan 7 yaşındaki bir kız çocuğunun bana anlattıklarının acısı. Biliyorum onun acısını hiçbir şey ama hiçbir şey dindirmeyecek ve inci dişlerinin neşe dolu gülüşü asla geri gelmeyecek.
Büyüklerin karmakarışık, rezil dünyasının bütün acılarını çocukların çekmesi haksızlıkların ve dünyanın adaletsizliğinin en büyüğü benim için.
Tesnim
12 yaşında bir Suriyeli kız çocuğu. 3. Sınıfa kayıtlı ama okuma yazma bilmediği için yarım gün sınıfıma geliyor. İlk geldiği gün sormuştum. Bilmiyordum. "Baba" dedim. "Nerde?" dedim. Kırık bir Türkçeyle "O öldü." dedi. Ağlamaya başladı. O gün anladım, Suriye'nin kurtlar sofrasının acısıydı sınıfımda yaşadığım. Diri diri öz çocuklarını; oğul ve kızlarını yedikleri bir kurtlar sofrası.
Bir süredir Tesnim ve Elif'i yan yana oturtuyorum. Bilirim acıyı en çok aynı acıyı çeken bilir.Tesnim'den Elif'e yardımcı olmasını istiyorum. "Bak o da babasını kaybetmiş." diyorum. "Elif'im" diyorum, "sana senden çok yardım etmek istiyorum ama bir şey yapamam." "Çok zor biliyorum ama buna alışmak zorundasın." Yapabildiğim tek şey onu rahatsız etmeden ona sarılmak. "Ancak derslerine çalışırsan unutursun diyorum." Ama hafızası silinmiş bir zombi gibi. Düzelecek biliyorum sadece zamana ihtiyacı var.
Tesnim bir gün bir resimle geldi.
"Ya bu dünya başka bir dünyanın cehennemiyse?" diye okumuştum. Çocuklara cehennem ettiğimiz bir hayat. Büyüklerin yarattığı bir çocuk cehennemi.
Oysa bütün inanışlarda çocuklar melek değil midir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder