18 Kasım 2018 Pazar

Kelebek Etkisi

Bir süredir yazmıyorum, çünkü bir süredir kontrolüm dışında gelişen bir kazanın artçılı bir belirsizliğin içinde yüzüyorum. Buna Non-obviousu yaşamak (belirsizlik) ya da arafta kalmak denilebilir. Bir Ahmet Kaya şarkısı gibi, "başıma neler geldi kimseye diyemedimmmmm!!!" şaka şaka o kadar da dramatik değil. Sadece geçirdiğim -aslında pasif hali ile geçirildiğim- bisiklet kazası sonrası her şey biraz kontrolüm dışına çıktı. 

Hayatın bana öğrettiği bir fırtına bilgisi var; bütün fırtınalardan en çok güçlü olan ağaçlar ayakta kalarak çıkarlar, hayata güçlü bir ağaç gibi yeterince kök saldığımın -en azından yıkılmayacak kadar- farkındayım. 

Hayat, siz plan yaparken hiç hesapta olmayan şeylerin  başınıza gelmesi ve sizin onlara gösterdiğiniz tepkilerdir. Bu yüzden güzeldir hayat. Düşünün, doğum ve ölüm arasında çizgisel  (linear) yaşanan bir hayatınız var; bu bir çeşit cezaevi yaşamıdır. Etrafınız sarılı ve yapacaklarınızın hepsi orada kaldığınız sürece belli parametreler, patternler ile çalışır ve yaşanır. Kalk yoklama ver, kahvaltı yap, tv izle, kitap oku, gazete bak, arkadaşlarınla konuş, konuş, konuş.... uyu-kalk, uyu-kalk.... okurken bile sıkıldığımız bir yaşam biçimi. Oysa yaşam kaotiktir, kaosu sever, ve bu kaosun içinde kelebek etkisi denilen binlerce fenomen vardır.  kelebek etkisi (butterfly effect) Edward Lorenz adında  bir meteorolog tarafından bulunmuştur; kısaca virgül sonrası onuncu sayıyı değiştirdiğinizde havanın nasıl olacağı olasılığı bambaşka bir yere varır bu yüzden bu küçük etkiye kelebek etkisi adını vermiştir.
https://www.britannica.com/biography/Edward-Lorenz

Hayat  bu yüzden mucizedir. Sayılar kadar mucizeyi anlatabilen hiçbir şey yoktur. Bütün evren düşünüldüğünde benim bir insan olma olasılığım (anne ve babamın çiftleşmesi ve bir yumurta ile 150 milyon spermden birinin o yumurtayı döllemesi ve benim olmam ) dört yüz milyarda bir olasılıktır; bu olasılık gerçekleştiği için  "yazıyorum (o halde) varım." Bu olasılığın çıktısı benim varoluşumdur.

Ayrı kaldığım süreçte yatıp kalkıp ''beyin'' okuyorum. Beynimin canına okuyorum da denilebilir. Beyin dediğimiz şey; beyin konusunu çalışan insanlar arasındaki tabirle evrenin en karmaşık yapısıdır. Ya da Jostein Gaarder Sofi'nin Dünyası kitabında söz edilen, "İnsan beyni onu anlayabileceğimiz kadar basit olsaydı, o zaman da biz onu yine anlayamayacak kadar aptal olurduk." 

İnsan beyninde ortalama yüz milyar nöron var ve bu nöronların her biri diğer nöronlarla yirmi bin bağ kurabilir.  Sonuç en kaba haliyle iki trilyon sinapsis bağ demek. Ki hayat gibi beyin de kaotiktir kaosu anlamak için Asperger Sendromu ya da otistik çocuklara bakmak gerekir IQ dediğimiz birim ile bu çocukların zekası düşük gözükür (rainman filmi konuyu gayet güzel anlatır) ama sizin birkaç dakikada yapacağınız işlemleri onlar saniye, bazen de saliseler ile yaparlar.  Şöyle bir hayal kurun (dünyanın en beleş en keyifli eylemi; yeterince tekrar yaparsanız bütün hayaller gerçekleşir. Bilmeniz gereken gerçekleşecek olanlar İle gerçekleşmeyecek olanları ayırt edebilme kapasitenizdir.) gene goldilocks bölgesinde bir gezegen ( bir gezegende yaşamın olabilirliğinin ön koşullarını belirten bir terimdir yedi kriter vardır; güneşe olan uzaklık, gezegen yörüngesinin elips olması... ) ve bu gezegende doğan bütün insanlar otistik doğuyorlar ve temel yaşam becerilerini de gerçekleştiriyorlar. arasıra da  bizim gibi bizim normal dediğimiz, onlara göre anomali bebekler doğuyor. 

Who is the fucking smartest one? (Kahrolası zekiler kimdir?:-) )

Yaş ilerledikçe  ve testesteron seviyesi giderek düştükçe, hedoni yani zevk alma dediğimiz şeyin yönünü başka şeylere yönelmesi kaçınılmaz. Acı ama gerçek, hormonal goldilocks bölgesinden çıkış yavaş yavaş gerçekleşiyor, artık yerine bir şeyler koymak lazım. Ben beynimi seçtim. Onun için okuyor, onun için yazıyorum. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder