28 Ekim 2021 Perşembe

j2m172 ya da Yolculuk

Biyolojik tarihimiz genlerimizde saklıdır.

2003 yılıydı, Amerika'da yaşadığım sırada National Geographic ile IBM'in Genom Project diye bir çalışmasına katılmıştım. Bir hesaba 100 Dolar yatırdıktan sonra size bir kit gönderiyorlardı. Bu kitin içinden çıkan kulak pamuğuna benzeyen bir çubuk ile agız iç dokunuzdan sürterek tükürük ve epitel doku alıyor, bunu bir tüpe yerleştirip verilen adrese gönderiyordunuz. Gönderirken de ülkeniz, doğum yeriniz  ile igili hiçbir bilgi de yazmıyorsunuz. 

Birkaç ay sonra bir kutu ile sonuçlar bana gönderilmişti. Kutunun içinden çıkanlar, projeyi yürüten Spencer Wells'in bir mektubu, baba tarafımın atalarımın göç yollarımı gösteren bir harita ve projeyi anlatan the Journey adlı bir belgesel vardı. 

2021 yılın 53 yaşımda, daha ne kadar yaşayacağımı herkes gibi bilmiyorum ama içimden bir ses ömrümün çoğunu yaşadığımı söylüyor. (İç sesi boşverin, -çoğu zaman zırvalar zaten- istatistiksel olarak ömrümün büyük bölümünü yaşadığım neredeyse kesin. Bir erkek olarak 100 yıl yaşamak zor gözüküyor.) 
Hayata, kendi yağında kavrulan bir köylü ailenin dört çocuğundan üçüncüsü olarak başladım. Çocukluğumla ilgili anımsadığım en belirgin anılar ayaklarımın çok üşümesi, sürekli akan sümük ve onun deriye bulaştığında oluşan derideki gerilme hissi, kış aylarında soğuktan durmadan çatlayan, bu yüzden de acıyan  ve kaplumbağa derisine benzeyen utanç kaynağı ellerim. Çeşmesi sokakta olan bir evde büyüdüm ben, su eve testilerle taşınır, bizim yazlık dediğimiz köy evinin sundurmasına sıralanırdı, bu yüzden  su testisini çok iyi bilirim, onun başlangıçtaki kızılını ve kullanıldıkça beyaza dönen görüntüsünü çok iyi bilirim, kulpundan tutup taşımasını, çok ağırsa omuzda taşınmasını ve ağzından akan suyun boyundan akarken ortaya çıkan ürpertisini çok iyi bilirim.

Benim gibi çoğunlukla kötü deneyimler yaşayan ve berbat bir eğitimden geçenler mutluluğu geç yakalarlar. Hatta bazen yakalamayı bırakın hayatın kötü olduğu üzerinden yaşarlar herşeyi. Ben kırklı diyebileceğim yaşlarda iyi hissetmeyi ve iyi yaşamayı öğrendim diyebilirim. Bunu fark ettiğim günden beri de hiçbir şeyin keyfimi kaçırmasına izin vermiyorum. Ufak tefek gerginliklerim ise insan olmanın bir sonucu olduğunu biliyorum.

Posta ile bir zarf içinde genetik tarihimi gösteren sonuçlar geldiğinde ilk gözüme çarpan atalarımın göç yollarını gösteren okun  Afrika'dan çıkıp bir kolunun doğup büyüdüğüm Ege Bölgesi üzerinden geçip Avrupa'ya uzanmasıydı. Mektupta ise, baba tarafımın atalarının 11 ile 13 bin yıl önce  Anadolu'da ilk tarım yapan insanlar olduğu idi. Genetik akrabalarım ise Türkler, Araplar, Yahudiler, Kürtler, Kuzey Afrikalılar ve Güney Avrupalılar olarak gözüküyordu. Bu projede insanlar hollogruplara ayrılmıştı benim hollogrup kodum ise J2M172 idi. O gün Türklüğün ırk ile ilgili birşey olmadığını öğrendim. 

Bu coğrafyada yaşayan kendinin Türk olduğuna inandırılmış, ya da inan insanların genel adıdır Türk. 
Eğer halen bir ırk olarak Türk olduğunuza inanıyorsanız,  büyük bir yanılgı içindesinizdir. Amerika için ''melting pod'' diye bir kavram vardır, birçok insan ırkının, topluluğunun eriyip kaynaştığını ifade eder. Tarihin belki de en eski ''erime kabı'' Anadolu'dur. Göç yolları göçen göçerlerin ve bitmek bilmeyen savaşların çocuklarıyız hepimiz. İskender'in kurduğu İskenderun'un sadece isminin kaldığını düşünüyorsanız çok naifsiniz. İçimizde ve aramızda İskender'in ordusunun askerlerinin çocukları yaşıyor, Arap istilacıların, Romalı askerlerin, Likyalıların, Lidyalıların, Friglerin, Ermeni ve Rumların genlerini taşıyanlar aramızda dolaşıyor. 

Halen saf bir ırkın ahvadı olduğunuzu düşünüyorsanız gerçekten safsınız. Ben uzun süreden beri kendimi bir ırk üzerinden değil, kültür üzerinden tanımlamak ve gerçekleştirmek için uğraşıyorum. Doğduğumuz coğrafyanın benim seçimim olmadığının bilinci ile yapıyorum bunu ve üst kimlik olarak da Türk, Kürt, Çingen, Ermeni, Arap... olmak yerine, insan olmaya çalışıyorum.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder