18 Temmuz 2016 Pazartesi

Erciyes Skyrunning Sherlock'a Ağıt ve Bir Yaz Darbesi


Sherlock



Sherlock’a...


Onu yavru bir kediyken, son 10 yıldır hızla değişen Gaziemir’in, yığma tuğla yöntemi ile yapılmış ve  bahçeli tek katlı evlerinin yerini hiçbir estetikten nasip almamış ya da estetiği estetiksizlik olan, beton yığını, birbirine askeri nizam sıralanmış apartmanların işgal ettiği ve artık sokaklarında insanlardan, bakımsız sokak hayvanlarından ve ne yapacağını şaşırmış kara karıncalardan başka çok az canlıya yaşam hakkı tanıyan, ağaçları kesilmiş, toprak ile olan bağı soğuk sevimsiz asfalt ya da betonla kopartılmış  yürürken bir cezaevi bahçesinde yürüyormuşçasına insanın içini karartan bir sokağa bırakılan iki çöp konteynırının yanından bulmuş ve onu bir 13 haziran günü alıp eve getirmiştim. Beyaz tüyleri, sokakta yaşamaktan  toprak rengine dönüşmeye başlamış yer yer vücudunda sarı tüyler olan ve kuyruğu kedilere has desenlerle kaplı, veterinerin sonradan  yaklaşık üç aylık olduğunu söylediği yavru bir sarmandı. Evde onun yiyebileceği tek şey olan lor peyniri bir çırpıda yutmuştu, onun için hazırladığımız inşaat kumundan tuvaletine de ilk tuvaletini yapmış ve sonrasında da zaten hemen oyun oynamaya başlamıştı. Eğer çok canınız sıkılıyorsa yavru bir kedinin oyunlarını izleyin, size iyi gelecektir. Adının dişi olduğunu düşünerek  Üzüm koyduk, bu çok fazla uzun sürmedi çünkü veterinere götürdüğümüzde onun bir erkek kedi olduğunu öğrenince de adının o günlerde izlemekten çok keyif aldığımız- özellikle eşim- Sherlock dizisinin ana karakteri Sherlock olmasına karar verdik.


Erciyes Dağı Zirve

Anadolu kıraç bozkırının bağrından gökyüzüne doğru 3900 m yükselti ile yükselen volkanik Erciyes Dağı ile kardeşimin askerlik yaptığı zaman onu ziyarete gittiğimde, 1992 yılında tanışmıştım.



Sherlock Mutfakta

Sherlock artık hızla büyüyordu onunla oyun oynamak eşim ve benim en büyük keyif aldığımız şey halini almıştı. Bir çubuğa bağlanmış kurdele, lazer, cam misketler, ve eşimin sık sık iş dönüşü aldığı ve çantasından çıkan çeşit çeşit fareler, plastik toplar onun en büyük eğlenceleri olacaktı.


Erciyes Dağı 

Anadolu bozkırı hep canımı sıkmış, içimi karartmış, bende boğuluyormuşum hissi uyandırmıştır. Kayseri Havaalanı’na Erciyes Skyrunning Yarışı için indiğimizde akşam olmasına rağmen hava hala çok sıcaktı. Eşim ben ve İzmir’den iki arkadaş ile birlikte organizasyonun göndereceği servis aracını beklemektense Erciyes Skyrunning’in gerçekleşeceği Tekir Yaylası’na taksi ile gitmeye karar verdik. Kalacağımız Mirada Del Lego Oteli’ne girişimizi yaptıktan sonra, organizasyonun gerçekleştiği alana gidip yarış kitlerimizi alıp biraz makarna yedikten sonra otelimize döndük. Organizasyon merkezinde ve otelde artık birçoğunu tanıdığım koşucu arkadaşlar ile selamlaşıp hal hatır sorduktan sonra uyumak üzere odamıza çekildik.
Türkiye'de birkaç dağ maratonuna ya da maratona katıldıysanız seksen milyonluk büyük Türkiye’nin hemen hemen bütün koşucularını tanırsınız. Çünkü geçekten insanın kendiyle olan en zorlu mental ve fiziksel mücadelesi olan koşuyu bir avuç insan yapar bu büyük ülkede. 


Sherlock

Sherleock hızla büyüyordu ve artık erkek olmuştu. Her sağlıklı erkek gibi eş arıyor bunu da evimizin çeşitli yerlerine onun için mis gibi kokan feromenlerini bırakarak ortaya koyuyordu. Eşim onu kısırlaştırmamız gerektiğini söylüyor ben ise buna kesinlikle karşı çıkıyordum. Bir erkek dayanışması... Evimize çok nadir giren sirke artık en çok kullandığımız şeylerden biri olmuştu, Sherlock feromen bırakıyor biz sirke ile bu kokuyu yok etmeye çalışıyorduk. Açık unuttuğum gardırop onu en çok feromen bırakmayı sevdiği yerlerden biriydi. Bu yüzden onca yıkanmasına rağmen özellikle spor kıyafetlerim de bu kokuyu halen hissederim.

Strava kayıtlarıma göre 30 Mayıs’tan başlayarak Erciyes Sky Running bir gün öncesi de dahil, tam 45 gün hiç aralıksız her gün bisiklet sürerek  toplam 3500 km civarı bisiklete binmiştim. Bu tarihler arası ise sadece 22 km koşmuştum. Koşu ve bisiklet farklı kas grupları ile yapılan bir spor eğer düzensiz ve büyük zaman aralıkları ile bu iki sporu yaparsanız birbirine engel olduğunu artık öğrenmiş oluyorum. Çünkü bisiklet quadsları uzatıp hamstringleri kısaltıyor ya da koşu quadsları kısaltıp hamstringleri uzatıyor ya da tam tersi... Aynı şey kalflerin başına da geliyor.
Bisiklete başlamamın asıl sebebi aslında koşuda yaşadığım sağ aşil bağları ile sol kalfteki sorunlardı. Ben bisiklete bindiğimde koşuyu, koşuya başladığımda bisikleti unutan biriyim.

Bu güne kadar yorgun olmadan başladığım hiçbir yarış olmadı. Bir arkadaşım, ‘seni bir dinlendirebilsek çok daha iyi olacaksın’ der, ben de her defasında, ‘ben bisiklete binmeyi ve koşmayı seviyorum’ yarışlarda da derece yaparsam seviniyor yapamazsam da üzülmüyorum’ derim. Ben koşamayacak ya da bisiklete binemeyecek kadar ağrım ve acım olmadığı sürece koşmaya ve bisiklete binmeye devam edeceğim.


Erciyes Dağı'ndan Yapay Göl ve Kayseri


2015 Cumhuriyet Bayramı günü Buca Kaynaklar Köyü'nde bulduğumuz tüyleri yer yer zifte bulanmış gene bir yavru sarmanı alıp eve getirmiştik. Veterinere götürdüğümüzde bu ziftleri çıkarmak için veteriner derisinin bir kısmı tüysüz kalacak şekilde bırakmıştı, eve getirdiğimizde Sherleock bu yavru kedinin kalan ziftlerini yalayarak çıkarmaya çalışmıştı. Ama artık çok genç bir erkek olduğu için de onun da bir erkek olduğunu anlamıyor onunla çiftleşmek istiyor ensesinden dişleriyle tutup arkasına geçiyordu. Kısırlaştırma konusunda eşim galip gelmişti, onu veterinere bıraktığımda kendimi gerçekten kötü hissetmiştim.

İnsan öyle bir varlık ki her hareketi diğer canlılara zarar veriyor. Sözde biz bu sokak kedisine iyilik yapıyorduk. Onu operasyon sonrası almaya gittiğimde daha da çok üzülmüştüm. 


Sherlock Doğa Gezisinde 




16 Temmuz 2016 sabahı Erciyes Dağı Tekir Yaylası'nda camları kirli ve dış duvarlarındaki kırlangıç yuvalarından uçuşan kırlangıçlarla ve Erciyes'in zirvesinde yer yer kalmış karlarına bakan Mirada otelinin 118 nolu odasında  uyandığımda telefonu açtım ve öğretmen olduğum için MEB’den gelen mesajla darbe olduğunu öğrendim. Gece boyu duyduğum ezan sesleri şimdi anlam buluyordu. Ben her defasında sabah namazı ezanı sandığım ezan sesleri meğersem karşı darbe ezanıymış, bu ezan ve tekbirleri halen anlayamıyorum.

Organizasyonu düzenleyenlerden yarışın yapılacağı bilgisini aldıktan sonra hazırlıklarımızı yapıp yarışın başlangıç noktasına gittik. Zaten çok yorgundum bir de bunun üzerine darbe haberleri ben de dahil herkesin moralini sıfırlamıştı. Bazı arkadaşlar koşmamayı, bazı arkadaşlar 60k’dan 25 k’ya geçmeye karar vermişti ben ise 60k’da başlamaya karar vermiştim. Belki o gece yarışçılardan tam gece uyuyan sadece eşim ve ben idik. Herkes sabaha kadar televizyon karşısında kalmış uyuyamamıştı ve birçoğunun aklında ailesi vardı. Benim ise aklıma ilk gelen eğer Kayseri’de takılıp kalırsak evde yalnız bıraktığımız kedimiz Watson’ın tek başına ne yapacağıydı.


25K Bitiş Noktası


Yeni misafirimizin adını Sherlock’un yardımcısı olan Watson ismini vermeye karar verdik. Watson hızla iyileşti. Sherlock operasyon sonrası etrafa feromen bırakmayı bırakmış bütün işi güçü yemek yemeye dökmüş hızla kilo alıyordu. Yaklaşık 6.5- 7 kg olmuştu. Watson küçük olmasına rağmen Sherlock’a yapmadığını bırakmıyordu ama Sherlock çok kızdığında da bir abi olarak patiyi indiriyordu. Ama birbirlerini kovalayarak oynamak en keyif aldıkları işti. Bir de bol bol uyumak...

Sherlock’un en çok sevdiği şeylerden biri sabah kahvaltısında ya da kışın ben balkonda iken kucağıma oturmak ve benim ayakkabı kutularını ve diğer kutuları test etmekti. Bazen kendinden çok küçük olan kutulara giriyordu. Genelde eve geldiğimizde kapının girişinde yer alan kutusunda uyurken bulurduk onu. Diğer bir özelliği de biz eve geldiğimizde bizimle ‘naptın oğlum?’ dediğimizde yattığı yerden bize cevap vererek anlamadığımız bir kedi dili ile gözlerimizin içine bakarak konuşması ve gözlerini yavaşça kapatmasıydı. Gözleri yavaşça kapatmak kedi dilinde ‘seni seviyorum’ demektir.


Sherlock


Yarış başlamıştı ben yorgunluğun ve darbe haberlerinin verdiği bezginlik ile koşmaya başlamıştım. Canım hiç koşmak istemiyordu. Bir rampa sonrası koşmaya başladım ama quadslarıma giren acı beni koşturmuyordu. Yürümeye karar verdim. Bizden sonra gelen 25k yarışçılarından Kemal Kukul ve Aykut Çelikbaş’ı görünce yavaş yavaş yürümeyi 25 k’da yarışan eşimin beni yakalamasını sonrada beraberce yarışı 25k’da bırakmaya karar vermiştim. Bu ara İstanbul’dan Harun (Alışır) ve Mehmet (Bilgin) geldiler onları görünce biraz hareketlendim. Harun, eğer kötüysem eşlik edebileceğini söyledi ama ben teşekkür ederek ona gitmesini söyledim. Bu ara tekrar 60k’yı bitirebileceğimi düşündüm. Parkur bu güne kadar koştuğum en kırıcı parkurlardan biriydi ve hava gerçekten 2000 m.’lerde olmamıza ve sabah olmasına rağmen çok sıcaktı. İlk kontrol noktasında kola içip bir taç kraker aldım ve yürümeye devam ettim, bu ara Ceren (Hancıoğlu) beni bir patikada geçti. İlk çobanlarla karşılaştığımız yerde eşeğine binmiş amcaya darbeyi sordum; ‘Fetocular yapmış’ dedi. Yöresel bir ağızla hatırlamadığım bir cümle ile memleketimi sordu. Artık iyice yavaşlamıştım dönüp dönüp geriye bakıyor eşimin gelip gelmediğini kontrol ediyordum, 25 km’de bırakacaktım çünkü bacaklarım gerçekten gitmiyordu. Yorgundum. İkinci yörük obasına varmadan önce bir araçla karşılaştım hava iyice ısınmış ve suyum azalmaya başlamıştı. Eğer Erciyes Dağına gitmeyi düşünüyorsanız yanınıza ihtiyacınızdan fazla su alın derim çünkü Erciyes Dağı susuz bir dağ bunu asla unutmayın. İkinci yörük obasından su istemeyi düşündüm ama sonrasında vazgeçtim çünkü 7 km kadar bir yol kalmıştı. İkinci obadan sonra başlayan tırmanış bitmek bilmedi. Bu tırmanışta Adana’dan katılan bir koşucuya ağrı kesici elektrolit ve enerji tableti verdim. Önümde Kaçkarlar’da tanıştığımızı hatırladığımız ODTÜ’lü Sena yürüyor, oturuyordu. Kalbim çarpıyor dedi, bir ihtiyacı olup olmadığını sordum. Ben biraz oturacağım dedi sonrasında Adanalı koşucu ile beraber yürümeye başladılar. Bir düzlüğe gelmiştik ve suyum bitmişti oradaki bir çoban obasındaki yaşlı çiftten su istedim. Amcaya darbeyi sorduğumda darbenin Fetocular tarafından yapıldığını ve bastırıldığı söyledi. Oğlunu Fetullah’ın yurtlarında okutmuştu ama Fettullahçıları öldürmekten bahsediyordu. Öldürmeyi bu kadar çok neden severler anlamıyorum.

                           

                                                Önde Watson arkada Sherlock

‘Yücel, Sherlock nerde, gördün mü?’ diye eşim sorduğunda, 'görmedim' deyip geçiştirdim. Ama Sherlock, Sherlock...! seslenmelerine cevap vermiyordu.
Sabahtı.

O gece hava çok sıcak olduğu için eşim de ben de salondaki koltuklarda yatmıştık çünkü salonda klimamız vardı. Bir ara Sherlock eşimin yanında yatmış sonra da benim yanıma gelip uzanmıştı. Eşim uyurken onu rahatsız etmemek için çok dikkat ederdi.

Ben pencerelerden ve balkondan dışarı baktım ama bir şey göremedim. En sonunda anahtarları alıp asansör ile aşağı indim kapıyı açıp dışarı çıktığımda sol taraftaki duvarın dibinde bembeyaz bir melek gibi uzanıyordu. Başında sokakta beslediğimiz iki sokak kedisi onu kokluyordu. Dokundum vücudu soğuktu ve sertleşmişti, ağzından su akmıştı, hiç kan lekesi yoktu. Balkondan dışarı bakan eşime boğuk bir sesle ‘Sherlock ölmüş’ diyebildim. Aşağı inen eşim ona dokunarak ağlamaya başladı, ben 'cool' olmaya çalışıyordum ama olmuyordu. ‘Napacağız Yücel? Çöpe atmayalım, dışarı çok severdi onu doğaya bir yerlere gömelim’ dedi.

Büyük olasılık Watson’la oynarken ondan kaçmak için 6. katta olan evimizin  balkonundan düşerek ölmüştü.
Eve geldiğimizde dış kapıya bakarak miyavlardı, ya ben ya eşim onu taşıma sepeti ile dışarı çıkarır ya da kapıyı bilerek açardık o da koşarak apartman dış kapısına kadar iner orada bize bir iki kıhlar sonra onu kucağımıza alır asansör içinde korku dolu gözlerle yukarı çıkar eve girince rahatlardı. Bahar aylarında ise onu doğaya götürür, gezdirirdik.

Bir cuma günü şafak vakti onu alıp Gaziemir’in yakınlarında ormanlık bir alana gözyaşları içinde gömdük.

Ve bir gün bisiklet sürerken neden Sherlock’a bu kadar çok üzüldüğümün cevabını buldum. ‘Anlam ve hikayeler...’ İnsan hayat karşısında o kadar korumasız ki, her şeye bir anlam yüklemeye çalışıyor, ve bu anlamı gerçekçi hale getirmek için de onları hikaye, masal, efsane... haline getiriyor. Ölümün kendisi karşılaştığımız en anlamsız şey ama hayatı anlamlı kılan tek şey de ölüm. Eğer ölüm olmasa birçok duygumuzu da yitiririz. Duygularımızı yitirdiğimiz an da insan olmaktan çıkarız.

Sherlock’un ölümünden bir hafta önce gene bir park köşesinde eşimin bulduğu bir gözü ve burnu akıntıdan tamamen kapanmış yavru bir kediyi eve getirmişti. Onu en azından iyileşinceye kadar evde bakıp sonra arka bahçede bakmayı düşünmüştü. Gözünü göz damlası ile açmış burnu da kanlı akıntıdan kurtulmaya başlamıştı. Gözleri tamamen iyileşince anladık ki bu kedinin gözleri görmüyor ya da çok az görüyordu. Veteriner gözünün irisinin olmadığını söylüyor. O bir dişi ve adını Zeytin koyduk.
Hint felsefesinde şöyle bir inanış vardır; ‘bebekler dünyaya gelmek için anne seçerler.’
Zeytin bizi seçti.


Zeytin'in ilk günleri 



Zeytin

25K bitişi bir gölün kenarındaydı. Bizden önce gelen Aykut, Harun, Mehmet, Ceren ve diğer koşucular bizi alkışladılar. Bıraktım ve eşimi beklemeye başladım. Her gelene eşimi soruyordum.  En son genç biri geldi ona da sordum, 'görmedim' dedi. Koşuyu mutlaka bitireceğini düşündüğüm için beklemeye karar verdim. Bu sırada Harunlar bir araçla ayrıldılar,  biz de Strava'dan tanıştığımız Kayserili Nurettin Özcan, A. Ziya Mortaş ve Deniz Yusufoğlu ile sohbet ediyorduk. Harunlar geri dönmüştü ve Harun üzüntüyle bir koşucunun öldüğünü söyledi. Bir süre daha oturduk ama eşim gelmiyordu. Orada bir görevliye geride bayan bir koşucunun olup olmadığını sordum. Adını söylediğimde, ‘siz Güldan Abla’nın eşi misiniz? ölen koşucuyu Güldan Abla bulmuş.’ dedi. ‘Güldan nasıldı?’ dedim. ‘Gayet iyiydi. Gayet sakindi. Savcıyı bekliyorlardı’ dedi. Sonra telefonun çektiği bir noktadan ona ulaşmaya çalıştım ama ulaşamıyordum. Organizasyonun aracı ile otele varmadan önce ona telefonla ulaştım. Kayseri’de olduğunu ve onu bir şekilde otele ulaştıracaklarını söyledi.

Eşim koşuda en son kişiymiş, ayakkabısına kaçan taşları temizlemek için durmuş önünde giden birisi olduğunu biliyormuş. Onu bulduğunda yatıyormuş, önce nabzını boynundan kontrol etmiş bir şey anlamadığı için suni teneffüs ve kalp masajı yapmış, bu arada 14 defa organizasyona ulaşmak için telefon etmiş ama telefon çalışmıyormuş bir şey olmayınca yakındaki çobanlara seslenmiş onlar biraz yukarı telefonun çektiği yere ulaşıp 112 ve organizasyonu aramışlar. 40-45 dakika sonra ona ulaşıp merhumu alıp Kayseri’ye götürmüşler. Otopsiyi yapan doktorun eşime söylediği diğer organlarının sağlam olduğu ama kalbinin bir damarının yüzde 80 tıkalı olduğuymuş.

Sonradan öğrendiğimiz ölen kişi -çok iyi bir insan olduğunu onun ölümü sonrası Facebook paylaşımlarından anladığımız-  Adım Adım için koşan Mustafa Çağan’mış.
Huzur içinde, mekanı cennet olsun.

Foto: Harun Alışır


Sarıgöl 25k bitiş noktası

Beni en çok etkileyen filmlerden birisi Yönetmen David Fincher’in 1995 yapımı Se7en (Yedi) filmidir. Film yedi günah üzerinden, bize insanın karanlık taraflarını anlatır ve kötülere karşı; (Kevin Spacey, John Doe karekteri) 'Morgan Freeman’in canlandırdığı Somerset gibi mi, yoksa Brad Pitt’in canlandırdığı Mills karekteri gibi mi olmalı?' sorusunu sorar.

Filmin final sahnesi insanın hayatta çektiği acıyı (grief) anlatan en güzel sekanslardan biridir.


Bu ülkede o sekansı o kadar çok görüyoruz ki, ruhumu kaybetmemek, insanlığa olan büyük umudumu korumak için çok uğraşıyorum.Ve beni sarsan her kötülük ve acı karşısında Somerset ile Mills arasında gidip geliyorum.

Ama ne olursa olsun en zor anlarımda koşarak ya da bisiklete binerek, okuyarak, insanlığın yarattığı büyük değerler ile hayata, bize verilen bu armağana tutunmaya, onu anlamlı hale getirmeye çalışıyorum.


Seven Filmi Final Sahnesi


                                                     Yedi Günah
  1. Superbia (İng. pride): Kibir, kendini beğenmişlik (Lucifer'e atfedilmiştir)
  2. Avaritia (İng. greed): Açgözlülük (Mammon'a atfedilmiştir)
  3. Luxuria (İng. lust): Şehvet düşkünlüğü (Asmodeus'a atfedilmiştir)
  4. Invidia (İng. envy): Kıskançlıkhasetlik (Leviathan'a atfedilmiştir)
  5. Gula (İng. gluttony): Oburluk (Beelzebub'a atfedilmiştir)
  6. Ira (İng. wrath): Öfke, yıkıcılık, gazap etmek (Behemoth'a atfedilmiştir)
  7. Acedia (İng. sloth): Tembellik, miskinlik (Belphegor'a atfedilmiştir)
        Kaynak Vikipedi

        RIP Sherlock, seni çok özlüyorum, özlüyoruz...