12 Mart 2019 Salı

KITAP ÖZGÜRLÜKTÜR

In Libris Libartas
Bir çocuk kitabı ve okumanın benim hayatını nasıl değiştirdiğini yazacağım.
Kitap okumayı sevmek, hayatımı pozitif yönde etkileyen en önemli enstrüman.
Yarım yamalak aldığım resmi eğitimimin en büyük tamamlayıcısı.
Washington, DC'de yaşarken evimizin hemen yakınında bulunan Starbucks'ta bir sepete bırakılmıştı. Aldım. Sonra orada edindiğim bütün kitaplarımla birlikte 2005 yılında Türkiye'ye geldi. 2006 yılında okumaya karar verdim ama elimde serinin dördüncü kitabı vardı. İlk üçünü Türkçe okudum. Sonra Starbucks'tan aldığım dördüncü kitabı ve diğerlerinin İngilizcesini okudum.
Her yetişkin ara sıra bir çocuk kitabı okumalı. Okumalı çünkü büyüdükçe unuttuğumuz çocukluğumuza bizi çocuk kitapları taşıyabilir.
Talihsiz Serüvenler Dizisi Limony Snicket'in 13 kitaptan oluşan bir çocuk kitabıdır. (13 sayısı da talihsiz bir sayıdır, İsa peygamber 12 havarisi ile yediği son yemekten sonra ihanete uğrar, havarilerinden biri onu gammazlamıştır. ) Violet, Klaus ve Sunny zengin bir ailenin üç çocuğudur Ve bir gün sahilde oynarlarken anne ve babalarının evlerini de yok eden bir yangında öldükleri haberini alırlar. Velayetlerini onların mal varlığını ele geçirmek isteyen kötü karekter Kont Olaf adında biri almak istemektedir. On üç kitap boyunca her defasında kötü Kont Olaf'ı bir şekilde alt eder bu üç kardeş. Sunny önde iki dişi olan en küçük kardeş, Klaus ortanca ve Violet en büyük abladır. Sorunları çözme yöntemi ise Violet'in bilim sevgisi ve Klaus'un okuma aşkıdır.
Kitabın kısaca mesajı; hayatta başımıza kötü şeyler gelebilir ama bilimsel düşünerek ve okuyarak bütün problemleri aşabilirsiniz. İşte bu mesaj benim bütün sorunlara yaklaşımımı temelden değiştirdi; sorunlara karşı okuyarak ve bilimsel düşünerek çözümler üretmeye çalış!
Geçen gün yeni tanıştığım bir arkadaşımın kız çocuğuna önerdim bu kitabı Ve kütüphaneden dördüncü kitabı çıkardım. O zaman gördüm aşağıdaki fotoğraftaki "in libris libartas" Latince "kitap özgürlüktür" demek.
Dünyayı, insanları ve kendimizi pozitif yönde değiştiren en önemli enstrüman kitaplardır.
In libris libartas!
Okursanız!

FACEBOOK YAZISI

Burada birkaç defa yazdım, ünlü spor markası Asics bir kısaltmadır. Anima Sano In Corpore Sano Latin deyişinin ilk harfleridir. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur demektir. 
Birkaç yıl önce gittiğim Roma'dan bu deyişin Mens Sano in Corpore Sano olarak kare bir taşa yazılmış versiyonunu bu şehri ve ziyareti hatırlatması için almıştım. 
Bu arada Asics'in bir spor markası olarak ortaya çıkış hikayesinde bu markanın Japon yaratıcısının Ikinci Dünya Savaşı sonrası Japon halkının özellikle de gençlerinin psikolojik travmayı atlaması için sporu yüceltme, onu bir terapi enstrümanı olarak kullanma çabasını da görürsünüz.
Egitimli insan kimdir?
Eğitim bizde eğmek kökünden gelir ve orada da kalır, biz çocukları eğerek bükerek beyinlerini bir sürü zırva ile doldururuz. Bizim en iyi yaptığımız iş çocukları bir sürü zırva bilgi ile yamultmaktır.
Ben eğitimin İngilizce education sözcüğünün kökü Latince "educare" anlamının gerçek bir eğitim olduğunu düşünüyorum; anlamı "içeriden dışarıya çıkarmak"'tır.
Iyi bir eğitim dil ile başlar biz bu konuda da çok beceriksiziz, örneğin yabancı bir dili doğru dürüst öğretemiyoruz çünkü Türkçeyi bilmiyor, sadece konuşuyoruz. Özensizlik her yere sirayet etmiştir. Çalıştığım okulun öğretmenleri arasında bir WhatsApp grubumuz var, Türkçe'nin yazım kurallarına kimsenin dikkat ettiğini görmedim, örneğin "yücel beyde gelcek" gibi özensiz yazmaları sık sık görüyorum. (Buradaki yazım yanlışını bulacak Türkçe öğretmeni olmayan öğretmen de çok fazla değildir.)
Bir dilin gramerini bilmiyorsanız o dili bilmiyorsunuzdur. Ikinci aşama belagat yani retoriktir. Güzel konuşma sanatı. Artık kitap okumak, sohbet etmek azaldığı için bunun farkında da değiliz. Adım gibi eminim bu koskoca ülkede Türkçeyi ona yakışan aksanı ve vurgusu ile konuşabilen insan sayısı binlerle sınırlıdır. Çünkü dili tamir eden yazma kültürü de hiç yoktur bizde..
Aslında eğitimin çocuğun "tabula rasa"* olduğunu düşünerek ondan bir sanat eseri çıkarmak olduğunu birçoğumuz bilmediği için bu "tabula rasa"yı karalama tahtasına çeviriyoruz. Hepimiz de bu karalamanın izlerini ömür boyu taşıyoruz.
Acı.
* Boş levha

BİR BİSİKLET YOLCULUĞU

İyi ki bisikletim var.
Bisiklet iki devirli demek. 
Bisiklet bedensel sınırlarımı zorladığım tek araç. Bir şey çok kolaysa sıkıcıdır, çok zorsa can sıkıcıdır. Bisiklet benim için kolay değil ama zor da değil.
Bisikleti çok seviyorum onun yüzünden çektiğim bütün acılara rağmen çok seviyorum. Aramızda bir aşk ilişkisi var; her aşk biraz böyle değil midir? Zaman zaman acı verir ama sonuçta mutluluğa da götürür sizi. 
Bisiklette aklıma gelen zırvalara bazen kahkahayla gülerim. Bugün de geldiler ama bazıları burada yazılamayacak kadar uçuk zırvalar. Bazıları yazılacak kadar.
Tüprag altın madeni Kanada ortaklı bir girişim. Bildiğim endüstriyel her faaliyet çevresel etkileri olan bir etkinliktir. Tüprag altın madenine girerken aklıma gelen zırvalardan biri bu bölgenin Kanada, yakınındaki Efemçukuru köyünün Türkiye olduğu metaforuydu. Yolun asfalt kalitesi ve sinyalizasyon işaretleme sistemi tam bir gelişmişlik modeli. Bugün inerken ışıklı hız göstergesinde Garmin ile aynı hızı gördüm. Bir de bu yolda bizim jip dediğimiz SUV'lerden (spor utilized vehicle, spor amaçlı araç) bolca görürsünüz yanda Efemçukuru köylüleri ya yarım kasa Ford ya da Reno ile görürsünüz.
Aklıma gelen diğer zırva orta sınıfın demokrasilerdeki rolü üzerineydi. Orta sınıf dünyada her zaman popülasyonun en kalabalık kesimidir ve onlar ne derse o olur. Türkiye'de ve dünyada orta sınıf biraz hödüktür. Eğitimsizdir, sanattan pek anlamaz, okumaz, okuyana, küpe takana, saçı uzun olana, kendinden farklı olana kıl kapar, bunlar yoksa kendine kıl kapacak bir şey mutlaka bulur, düşmansız yapamaz. Onlar sandıkta ne derse o olur. Trump'a oy verir. O yüzden ben politikacı olsam ayağıma kurşun sıkar bu orta sınıfı adam etmeye çalışırdım. Şansımı denerdim olur mu olur, ama benim görmem zor olurdu. Japonya'da bir adanın maymunları patatesi yıkamış da yemiş sonra diğer adalardakilerde aynısını yapmış. (Gülme efekti)
Diğer bir zırvada Antik Akdeniz kültürünü Mısır Ve Yunan'ı öğrenmeden adam olunamayacağını düşündüm tabi rönesans İtalya'sını da eklemek lazım.
Kask kafamı sıktığından olsa baya zırvalamışım.
Fotoğraflarda Tübrag altın kuralları vardı çekerken fark etmedim bir kuş Ve uçak kadraja girmiş. Altın renkli amblemde gerçek altın mı kullandılar diye de düşünmedim değil. Arap misali altın bol olunca sürer bunlar... Bu arada evrenin en değerli madeni gerçekten altındır. Oluşması için gereken enerjiyi anlamanız çok zor güneş önce patlayacak sonra içine çökecek atomlar öyle çok sıkışacak ki altın oluşsun.
Diğer fotoğraftaki kaskın içinde neyin kafasını yaşadığını sorgulayan bir ben. Aynaya bakarsanız arkadan yamuk gözüktüğümü anlarsınız.
Bisiklet olmasaydı hangi sosyal ortamlara dalacaktım kim bilir?
Benden bu kadar.



28 Ocak 2019 Pazartesi

Sisu

İzmir'de uzun süredir hiç bu kadar çok yağmur yağmamıştı. Gök delinmiş gibi durmadan yağdı. Etkilerini bugün bisiklet sürerken gördüm, yol kenarında oluşmuş minik dereler, yamaçlarda şelalecikler ve kulaklarımda her yönden gelen su sesleri...

Yol bisikletimle dışarı çıktım, artık kurumuş olduğunu düşündüğüm asfalt yolda bir sürüş yapmaktı amacın. Menderes'i geçip sağa Dereköy kavşağından döndüğümde karşıda Teke Dağı'nın sis altında olduğunu gördüm. Siyah ve gri bulutlar hızla kuzeye doğru yol alıyordu. Çatalca yol ayrımına geldiğimde aklıma o an beni baştan çıkaran sisu sözcüğü geldi, bir de 10 km hiç durmadan süren Efemçukuru tırmanışı. 

Her metresini bildiğim bir tırmanış yolu. Açtığım bütün segmentlere Hobbit ve Star Wars'tan isimler verdiğim Strava'ya göre 86 tırmanış yaptığım ve her sürüşümde yoruldukça ana avrat küfretiğim bir  tırmanış yolu. Bu yolun bana öğrettiği bir şey var; hayatınızda bir zorluk ile test edilmemişseniz, olgunlaşmaz, oto kontrolü öğrenemezsiniz. Bu yolun yazı sıcaktan, kışı soğuktan çekilmezdir, bir de buna yer yer yüzde 10'a varan eğim eklenince tam bir challenge (meydan okuma) olur bu yol. Bir de challenge renklendirmek için büyük aynakol dişlisi (52 dişli) ve büyük ruble dişlisi (28 dişli ) ile çıktığım olur. Bazen de tırmanışın başladığı yer Çatalca Köyü'nden Efemçukuru yol ayrımına kadar ayakta durarak, oturmadan sürmeye çalışırım bisikletimi. 

Aklımda Sisu... Sisu ile koşucu Anna Frost sayesinde tanıştım. (Nasıl bir sisugirl yetiştirirsiniz? https://www.youtube.com/watch?v=a4PUl-HZvf8) Kendisi bir Sisu Girl'dür. We Are Sisu mottosu ile sadece kadınların başarı hikayeleri olan bir internet sayfası. (https://sisugirls.org/) Sisu Fince cesur kararlı ve dayanıklılığı anlatan bir sözcükmüş. Anlamlı bir hayata sizi bu üç sözcük kadar ne hazırlayabilir ki; cesur, kararlı ve dayanıklı... (Daha önce Facebook'ta tanıttığım Angela Duckworth'un Azim kitabında da geçen bir sözcük Sisu.) 

Yalnızken tehlikeler ile sınanmak bende odaklanma etkisi yaratıyor, bu yüzden yalnız yaptığım dağ yürüyüşlerini ve bisiklet sürüşlerini çok severim. Yalnızken başınıza gelecek kötü bir olay ölümcül olabilir.  Bunu bilen beynim en küçük "bunun sonu  kötü olabilir "- bunlar küçük bir taş, kaygan bir zemin, yanınızdan hızla geçen bir araç, başıboş bir köpek olabilir... olasılığını değerlendirir. Bunu yaparken de vücuda adrenalin pompalar. 
Bugünkü sürüşümün Efemçukuru ile Kavacık yol ayrımı zirve geçişi yağmur altındaydı. Solda uzaklarda Urla daha da uzakta Karaburun Yarımadası, arkamda Sisam Adası. Altımdaki bisiklet incecik (700/25 )bir yol lastiği olan yarış bisikletimdi.  Bu kısmın keyifli olduğunu iniş sırasında yolun daha da ıslak hale gelmesi  fark ettim. Yağmur kesilmiş ama yerler ıslaktı ve yol kenarından akan sular yollarının tıkanması sonucunda zaman zaman asfaltı keserek karşı tarafa geçen su akıntıları oluşturuyordu. Ayaklarım çok üşümüştü. Bacağımda kazadan kalan bir ağrı da vardı. Ama odaklanmam en üst düzeyde sürüşümü geçekleştiriyordum. Kavacık Tırazlı arasındaki dik eğimler iniş için oldukça dikkat gerektiriyordu. Bu yoldakien yavaş sürüşlerimden birini gerçekleştiriyordum. İşte tam o anda fark ettim İzmir Körfez'inin üzerinden yükselen yarım gökkuşağını, içim büyük bir sevinç ile dolmuştu. Gökuşağını görüp de sevinmeyen kaç kişi vardır ki?

Durdum.

Fotoğraf için kırmızı arabanın viraja girmesini bekledim. 

Telefonumun fotoğraf çekmek için ekranında ortaya çıkan içi dolu gri renkli daireye dokundum.

Yerler yağmurdan, bedenim terden ıslanmıştı. 

Soğuktu.